25 Mayıs 2009 Pazartesi

HAYAT BAZEN BENİ ÇOK YORUYORSUN!

NE YAZACAĞIMI BİLE BİLMİYORUM MALESEF Kİ TEK BİLDİĞİM ŞEY ARTIK ÇOK YORULDUM. GÜCÜMÜN TÜKENDİĞİNİ HİSSEDİYORUM VE AYAKTA DURMAKTA ZORLANIYORUM. BÜYÜMEK NE KADAR ZORMUŞ!

HAYAT ÖNÜNÜ GÖREMEDİĞİMİZ KANDAN İRİNDEN DERYALAR BULUNAN, HER DURDUĞUNDA YIKILDIĞINI ZANNETTİĞİN UZUN VE ÇETİN BİR YOLMUŞ... EN ÖNEMLİSİ DE BELKİDE HAYATTA YAŞADIĞIMIZ İMTİHANLAR. BAZEN ACIMASIZ BAZEN DAYANIKSIZ OLARAK DÜŞÜNSEKTE KATLANMASINI BİLMEK GEREKİYOR SANIRIM... PEKİ YA ARTIK GERÇEKTEN YORULDUYSAN.. HAYATA BİR ADIM BİLE ATMAK İSTEMİYOSAN.. HİÇBİR ŞEYDEN MUTLU OLAMIYORSAN.. KALBİNE UFACIK BİR İĞNE PATTIĞINDA HEMEN GÖZYAŞLARIN AKIYORSA VE SEN DURDURAMIYORSAN.. KENDİNİ HER ZAMANKİNDEN DAHA BİTKİN DAHA ÇARESİZ HİSSEDİYORSAN.. O ZAMAN NE YAPMALI BİLEMİYORUM... BU ARALAR ÇOK DENEDİM BENİ MUTLU EDECEK HABERİ DUYMAK İÇİN AMA YİNE OLMADI! HER DEFASINDA BU SEFER OLACAK DİYORUM AMA YİNE KAYBEDEN BEN OLUYORUM. NEDENSE GERÇEKTEN ÇOK İSTEDİĞİM HİÇBİR ŞEY OLMADI. BİLMİYORUM BELKİ HERŞEYİN BİR ZAMANI VAR BEN BİLMİYORUM...

BEN SADECE BU ARALAR MUTLU OLMAK İSTİYORUM... BUNA O KADAR İHTİYACIM VARKİ... ALLAH'IM BANA GÜÇ VER LÜTFEN YALVARIYORUM!!!

23 Mayıs 2009 Cumartesi

CAPPUCİNO YAPILIŞI


KAÇ KİŞİLİK: 4 HAZIRLAMA SÜRESİ: 10 dk
Malzemeler:2 su bardağı süt
4 çay kaşığı rendelenmiş sütlü çikolata
4 çay kaşığı tozşeker
2 çay kaşığı granül kahve
Yarım su bardağı kremşanti
Tarçın
Hazırlanışı:Sütü küçük bir tencerede ısıtın. Rendelenmiş çikolata ve granül kahveyi ekleyip eriyene kadar karıştırın. Karışımı 4 cappuccino fincanına paylaştırın. Kremşantiyi üzerlerine ekleyip tarçın serpiştirin. Hemen servis yapın. AFİYET BAL ŞEKER OLSUN!!!

CAPPUCİNO

EŞİMİN SEVMEDİĞİ AMA BENİM ÇOK SEVDİĞİM BİR MEKAN... AZERBAYCAN'DA ENDER YERLERDEN BİRİ. HELE CAPPUCİNOSU ÇOKKKK GÜZELLLL!!! DONDURMASIDA BİR HARİKA YAAA... AMA ZORLADA OLSA İNŞ EŞİMİ BURAYA GETİRİCEM... EEEE DİLE KOLAY 12 SENEDİR BURADA. HERKESİ TANIYOR MALESEF. BUDA BENİM İŞİME GELMİYOR.

21 Mayıs 2009 Perşembe

SADECE DÜNYANIN İNCİSİ İSTANBUL RESİMLERİ...

BÖYLE BİR GÜZELLİK BAŞKA HİÇ BİR YERDE YOK!!! AMA BİZ MALESEF KIYMETİNİ BİLMİYORUZ. İSTANBUL KEŞKE SENİ DAHA İYİ ANLAYABİLSEK... SEN ŞEHİRDEN ÖTE ŞİİR GİBİSİN. KEŞKE BU ŞİİRİ BİZDE OKUYABİLSEK...





AHHH BENİM CENNET KOKAN İNCİM... RABBİM SENİ BİZE LUTFETTİ AMA BİZ EMANETİNE SAHİP ÇIKAMADIK. O KADAR DOLDURDUR Kİ İÇİNİ SANA NEFES ALMAYA BİR YER BIRAKMADIK. BİR GÜN BUNUN HESABINI BİZE SORACAKSIN BİLİYORUZ. İNŞ SEN BİZE HESAP SORMADAN BİZ SENİN KIYMETİNİ ANLARIZ...



BEKLE GELİYORUM İSTANBULLLLLL


EVETTTTTTTTTTT SEVİNÇTEN ASLINDA OTURAMIYORUM BİLE.... DÜNYANIN İNCİSİ OLAN İSTANBUL'UMA VE ÇOK SEVDİĞİM AİLEME KAVUŞUYORUM YAKINDA! KARDEŞİM TUBİŞİMİN MEZUNİYET TÖRENİNE KATILICAM HEMDE DUYGUŞUMU UMREYE GİTMEDEN GÖRÜCEM. ERTUŞUMLA ZATEN GÖRÜŞÜCEZ. ANNEM VE BABAMI ÇİNDEN HİNDİSTANDAN DÖNERSE GÖRÜCEM İNŞ:))) BİR TARAFTAN BUNLARI DÜŞÜNÜP SEVİNİYORUM BİR TARAFTANDA ÜZÜLÜYORUM ÇÜNKÜ EŞİM MALESEF BENDEN ANCAK 20 GÜN SONRA İSTANBUL'A GELECEK... AKLIM HEP ONDA KALACAK! NEYSE ARTIK MECBUREN BÖYLE OLACAK. ŞUNU BİLİYORUM Kİ BANA ÇOK İYİ GELECEK. ÇÜNKÜ ÇOK SIKILDIM ARTIK. İŞİM BURDA BİTTİĞİ İÇİN SIKILIYORUM... NEYSE ÇOK AZ KALDI GİTMEME AMA BİLETİ ALANA KADAR İÇİM RAHAT ETMEYECEK... Bİ AKSİLİK ÇIKMAZ UMARIM... HEEEEEE BİRDE İNŞ İSTANBUL'A GİDİNCE ŞU KİTAPLARI ALICAM: 1-İSKENDER PALA, KATRE-İ MATEM 2-KEMAL SAYAR, HERŞEYİN BİR ANLAMI VAR 3-NİHAT DAĞLI, SILADA GURBET TADI.....

İSTANBUL VE AŞK


İstanbul ve Aşk deyince belki insanın aklına ilk gelmesi gereken hususlardan bir tanesi mekanların insanlara olan hizmeti ve onlara sindirdiği güzellik duygusudur. Eğer bu mekanlar yaşadığınız yerler sizin içinize bir güzellik katıyorsa bu aşkın orada bir görüntüsüdür.
Fatih’in İstanbul’u alırken aşk ile hareket etmiş olmasının getirdiği bir yaptırım vardır ki , II. Bayezid şehri imar ederken şehrin estetik boyutunu, yani insan ruhuna nasıl olumlu yansır sorusunu daima gündemde tutmuş ve şehri ona göre imar etmiştir. Biliyorsunuz İstanbul’u İstanbul yapan II.Bayezid’tır. Fatih'ten sonraki dönemde her tarafı o imar etmiştir. Yollar yapılmıştır, Bizans’a ait köhnelikler ortalıktan kaldırılmıştır, şehrin bütün güzellikleri ortaya çıkartılmıştır. Bizans’ın eserleri bile ortaya çıkartılmıştır. Hepsi korunmuştur ayrıca. Bütün bunlar içerisinde aslında II.Bayezid’in yapmak istediği şuydu:
Bu şehir, şâirin ifadesiyle bilgelik madeni, irfan ocağı, sokaklarında mârifet satılan bir şehir. Mârifet kumaşlarının ölçüldüğü, kesildiği ve biçildiği, insan elbiselerinin mârifet kumaşıyla dikildiği, şehrin duvarlarının kültürle örüldüğü, kültüre yansımayan hiçbir tuğlanın hiçbir evin duvarına konulmadığı bir şehirden bahsediyoruz. Yani bu şehirde aşk illaki iki insanın birbirini sevmesi manasına gelmez. Belki Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin yokuşundan yukarı doğru tırmanırken insanın terlemesi manasına gelir, belki Yahya Efendi’nin orada bir akşam serinliğinde bir boğaz manzarasıdır aşk, öbür taraftan baktığınızda belki Ebû Eyyub-el Ensâri (r.a)’de iç dünyasına dalıp gitmenin adıdır. Yahut ta o derin serviliklerin altında mezarların içerisinde biraz kendisine dünya ve zaman kayıtlarından sıyrılmış bir ânın hikayesidir.
Pierre Loti, Hatice hanım’a orada aşık olduysa Hatice hanımın çok güzelliğinden değildir. İstanbul'un güzelliğindendir. İstanbul’da böyle bir hayatı yaşamak istemesindendir birazda. Eyüp Sultan gibi Pierre Loti sırtı gibi bir yerden şehre baktığınız zaman yanınızda olan insanı güzel görmemeniz mümkün değildir!..
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
Nedim 21.06.2008 tarihli ''Miniaturk Tarih ve Sanat buluşmaları'' kapsamında düzenlenen ''İstanbul'da Aşk'' konulu seminerden İskender Pala hocamızın irticalen yaptığı konuşmadan derlenerek hazırlanmıştır. ( http://leylamecnun.spaces.live.com/ dan alımıştır.)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

ANNE SÜTÜ VE EMZİRME

Anne sütü bütün zamanlarda önemini korumakla birlikte, günümüzdeki araştırmalar sonucunda değerini bir daha göstermiştir. İlmi ve merhameti sonsuz Yüce Yaratıcımız, her yarattığının rızkını en uygun şekilde verdiği gibi, insan yavrusunun rızkını da doğar doğmaz, anne sütü olarak vermektedir.Sütü gönderen Yüce Yaratıcımız; bebeğin burnunu sütün hususî kokusunu alacak vasıfta yaratmış, yanağına dokunulduğunda, dokunan nesneyi ağzı ile arayıp, yakalama ve emme refleksi vermiştir. Bu yüzden bebek doğduğunda, ağız burun ve diğer temizlikleri yapıldıktan sonra sakinleşince -ilk 30 dakikada- anne göğsüne tutulursa hemen süt emebilmektedir.İlk gelen süte kolostrum denir. Halk arasında "ağız" da denen kolostrum, yoğun açık kahverengi bir süttür. Akyuvarlar ve koruyucu proteinler olan antikorlar, vitamin ve minareller bakımından zengin, besleyici özellikleri yüksek bir besindir. Bebeğin ilk besininin kolostrum olması, onu ileride birçok mide ve bağırsak hastalığından koruyacaktır.

Anne sütünün özellikleri

1.Anne sütü, nötre yakın hafif tatlıdır ve kendine has bir kokusu vardır. Bebek, gözü kapalı da olsa, anne sütünün bu özel kokusundan dolayı meme başını kolayca bulur. Anne sütü; vitamin, mineral, protein, yağ, karbonhidrat nispetleri bakımından bebeğin ihtiyaçlarını tamamen karşılayacak terkiptedir. Meselâ, kalsiyum-fosfor oranı ve diğer mineraller (demir, çinko vs.) en uygun miktardadır. Bu yüzden kemik gelişimi geriliği ve kansızlık ilk altı ayda görülmez.

2.Anne sütünde, beynin yapı taşlarından olan Lesitin diğer gıdalara oranla sütte fazla olduğu için, beyin gelişimi, anne sütü emen bebeklerde daha sağlıklıdır. Ayrıca fenilalanin oranının diğer sütlere göre düşük olduğunun anlaşılmasıyla, anne sütü emen bebeklerin daha zeki oldukları ispatlanmıştır.

3.Anne sütü sterildir, kirlenme ihtimali olmadan bebeğe ulaşır. Pratiktir; hazırlama, taşıma, ısıtma ve koruma meselesi yoktur. Ayrıca bedavadır. İhtiva ettiği immunglobulinler ve enzimler, sayısız bakteri ve virüsün sebep olduğu, başta ishal olmak üzere birçok hastalıktan bebeği korur. Anne sütünün terkibi, bebeğin doğumuna, aylık gelişimine, hattâ gün içindeki öğünlerine göre en uygun olacak şekilde şefkati sonsuz Rabbimiz tarafından ayarlanmaktadır.

4.Bebeğin anne sütü emmesi, fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı gibi hissî ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. Bebek anne karnında iken annenin kalp seslerini duyarak gelişir. Emme esnasında annesinin göğsüne yaslandığında aynı kalp seslerini duyar. Bu durum bebeğin kendisini daha mutlu ve huzurlu hissetmesini sağlar. Doğduğu andan itibaren bu şekilde kendini sağlam bir sinede hisseden bebek, psikolojik yönden de sağlıklı yetişir.Anne açısından baktığımızda bebek ne kadar rahat ise, anne de o kadar kendini mutlu hissedecektir. Bebeğini emzirememiş anneler, çoğu defa bir suçluluk hisseder. Bebeğini emzirme, annenin bebeği kabullenmesi ve onunla hissî bağ kurması zâviyesinden de mühimdir. Bu bağı kuramayan annelerin bebekleri huzursuzdur ve sürekli ağlar.
Emzirmenin anneye yönelik birçok faydası vardır. Bunlardan ilki, bebeğin ilk dakikalarda anne göğsünü emmesi; oksitosin hormonu salgısına sebep olur, doğum sonrası kanamalarını büyük ölçüde azaltır ve rahmin hızla toparlanmasını sağlar.

Bebeği emzirmenin bir faydası da yumurtalık ve meme kanseri riskini azaltmasıdır. Bebeği olmayan, bebeğini emzirmemiş veya az emzirmiş kadınlarda meme ve yumurtalık kanseri görülme ihtimali hayli yüksektir.

5.Gebelik süresince kalça ve sırtta oluşan yağlar, süt oluşumunda kullanılmak için depolanan enerji verici maddelerdir. Anne bebeğini ne kadar çok ve uzun süre emzirirse, o yağlar eriyecek; böylece anne doğum öncesi formuna dönecektir.
6.Bebeğin sadece anne sütü ile beslenmesi en az altı ay -% 90'ın üzerinde- hâmilelikten korunma sağlar. Doğum kontrol hapları, süt yapımını azalttığı ve B6 vitamininin yetersizliğine sebep olduğu için kullanılmamalıdır.
7.Anne sütü, emzirdikçe çoğalır. Emme ile beyindeki hormon salgılayan merkez devamlı uyarılır ve süt oluşumunu sağlayan prolaktin salgılanır. Böylece tam bir talep-arz durumu oluşur. Bebek emmede isteksizlik gösterse -yahut az emse- de sabırla emzirmeye devam edilmelidir. Bebek ne kadar sık ve çok emerse, o kadar çok süt üretilir.Tıbben gerekmedikçe, su vermekten, kaşıkla veya biberonla beslemekten kaçınmalıdır. Bunlar süt salgılamayı azaltır. Israrlı emmeme, yahut emememe bir rahatsızlığın işaretidir. Anne sütündeki niteliği bilinmeyen bir madde, yeni doğan bebeklerdeki sarılığı uzatabilir. Bu durumda 2-3 gün sağmak şartı ile emzirme kesilebilir; ancak emzirmeye devam etmenin de bir sakıncası olmadığı ispatlanmıştır.
8.Başarılı bir emzirme sağlamak için, annelere gebeliğinden itibaren, sütünün eşsiz özellikleri olduğu, yetmemesi gibi bir durumun olmadığı, bebeğinin bu büyük nimetten mahrum bırakılmaması gerektiği anlatılmalıdır.
Emzirme tekniklerinin bütün annelere öğretilmesi çok önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, basit birkaç teknik, bebeğin beslenmesinde önemli faydalar sağlar. Emzirmede karşılaşılan sıkıntıların çoğu, bu kaidelere uymamaktan kaynaklanmaktadır. Anne, emzirmeden önce ellerini sabunla yıkamalı ve meme başlarını ılık su ile temizlemelidir. Anne huzurlu ve sakin olmalı, rahat ve sırtını dayamış olarak (öne eğilmiş pozisyonda değil) oturmalıdır. Bebeği bir kolu ile başını yüz yüze bakar pozisyonda, hafif yukarı dik tutmalıdır. Mümkün olduğunca bebekle annenin çok temas etmesi sağlanmalıdır. Anne serbest eli ile de göğsünü tutarak meme uçlarını bebeğin yanağına dokundurup, hem kokusu ile bebeğin iştahını uyandırmalı, hem de arama ve emme refleksini harekete geçirmelidir. Meme başının etrafındaki kahverengi sahayla birlikte çocuğun ağzının içine sokmalıdır. Göğüs yukarıdan sıvazlanarak sıkılmalıdır. Sadece meme başını sıkmanın faydası yoktur.Emzirirken bebeğin burnunun, göğüs içine gömülmemesine, tıkalı olmamasına dikkat edilmelidir. Burun tıkanıklığı varsa serum damlatılıp 10 dakika sonra emzirilmelidir.Bebek memeden ayrılırken birden çekilmemelidir, yoksa meme başı hasara uğrar. Anne küçük parmağını bebeğin ağzına sokarak yapışıklığını giderdikten sonra rahatça meme başını dışarı çıkarabilir. Emzirme bitince, bebeğin yüzü anneye bakar şekilde, annenin omuzuna yaslanarak dik tutulmalı, sırtına masaj yapılarak yuttuğu gazlar çıkartılmalıdır.
Emzirme sıklığı ve süresi
Emzirme vaktini belirlemede tabii olan bebek istedikçe emzirmektir.Emzirme sıklığı 1-4 saat arasında değişir, süreyi anne veya doktor değil, bebek belirler. Bebek bir memedeki sütün % 90'ını ilk 5 dakika içinde emer. Bu yüzden bir meme ile en az beş dakika emzirilmelidir. Uzun süre aynı memeyi emzirme verimliliği düşüreceğinden iki göğsü de emzirmeye titizlik gösterilmelidir.Emzirme süresine gelince, geleneğimizde annelerin bebeklerini iki yıl emzirmesi bir âdettir. Bu uygulamada "Emzirmeyi tamamlamak isteyen (baba) için anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler..." (Bakara, 233) fermanı tesirli olmuştur. Zaman ihtiyarladıkça gençleşen Kur'ân'ın, asrımıza bakan mucizelerinden olan bu uygulama, tıbbî açıdan isabetlidir ve tavsiye edilmektedir. Çünkü vücudun mikroplara karşı savunmasını sağlayan immünglobulinler, bebeklerde ancak iki yaşını doldurduktan sonra yeterli seviyede üretilebilmektedir. Bu yaşa kadar vücudun ihtiyacı olan bu bağışıklık proteinleri hazır olarak anne sütü ile bebeğe verilir. Bu sebeple emzirme iki yaşına kadar sürdürülmelidir.
Anne sütünün saklanması
Çalışan anneler, sütünü temiz bir kaba sağarak, buzdolabında 24 saat saklayabilir. Oda sıcaklığında ise, 6-8 saat bekletilebilir. Bu süt kaynatılmamalıdır. Kaynatma anne sütünün hastalık koruyucu özelliklerini yok eder. Bunun yerine oda sıcaklığında bekletilip ılıklaşınca verilmelidir. Hafif soğuk verilmesinin zararı yoktur.
Annenin beslenmesi
Emziren anneler, bebeklerine ilk üç ayda günde 350-600 ml, 3-9 ay arasında ise ortalama günde 600-1200 ml süt verirler. Bu da annelerin her gün ilâve olarak verdiği sütü karşılayabilecek kadar beslenmesinin gereğini gösterir. Süt veren anne günde 500 kalori enerji kaybeder.
Günde alınacak ilave 500 gr süt veya yoğurt, ihtiyacın bir kısmını karşılar. Bazı annelerde süt, kilo alımına sebep olabilir, bu durumda yoğurt tavsiye edilir. Alınan yoğurtla hem sıvı, hem kalori, hem de kalsiyum ihtiyacı giderilmiş olur. Özellikle A, B ve C vitaminleri annenin yiyecekleri ile yakın münasebet halindedir. Taze meyve, sebze ve etle dengeli beslenme bu ihtiyaçları karşılar.
Açık verem, aktif sarılık, sıtma, akıl hastalığı, kanser ve hipertiroide karşı ilâç kullanma durumlarında, anne sütü verilmemelidir. Sezaryenle doğum yapanlar normal doğum yapanlar gibi, kendilerine gelince hemen emzirmeye başlamalıdır.Bazı anneler, sütünün yetmediğini zanneder. Bu durum geçici olarak meydana gelebilir. Böyle durumlarda ek besinlere ve mamalara hemen geçilmesi önerilmemektedir. Çünkü ek besinlere başlanırsa süt emme daha da azalır. Anneler kendi beslenmelerini artırarak emzirmede ısrar etmelidir.
Anne sütünün olmadığı hallerde bebekler, anne sütüne yakınlaştırılmış formül mamalarla beslenmelidir. İnek sütü de kullanılabilir; ancak inek sütünün bileşimi anne sütünden çok farklıdır. Bebeğin böbreklerine yük olabilir. Bu yüzden birinci ayda inek sütü birebir sulandırılıp 10 dakika kaynatıldıktan sonra verilebilir. İkinci ay, iki ölçek inek sütü, bir ölçek su şeklinde hazırlanır. Üçüncü ayda böbreklerin süzme kapasitesi geliştiği için, inek sütü sulandırılmadan verilebilir. Mümkün olduğunca ilk üç dört ay inek sütünden kaçınmalıdır. Bunun yerine nispeten terkibi uygun mamalar tercih edilmelidir.Çeşitli sebeplerle yavrularını emzirmekten kaçınan annelerin onlara ne büyük bir kötülük yaptıklarını, ancak sütün yapısını inceleyince anlayabiliyoruz. Bu sebeple Allah'ın Sonsuz Rahmet Hazinesi'nden ihsan ettiği bu nimetten yavrularımızı mahrum etmeyelim.

Dr. Nazım İNTEPE

19 Mayıs 2009 Salı

HANDAN ABLAM, BÜDÜM, BİTANEM HAFİZEM VE BİRİCİK DOSTUM TÜRKANE BU YAZI SİZİN İÇİN....


Bugünlerde iş azlığından olsa gerek sürekli parka gidiyoruz sevgili türkaneciğimle... Tabi o hala öğrenci olduğu için derslerinden vakit bulursa gidiyoruz!!! Bir gün Azerbaycan'dan ayrılırsam ilk önce tabi ki arkadaşlarımı ve buranın sıcak insanlarını daha sonra da o muthiş parklarını özleyeceğim. Mutlaka her parkta bulunan havuzlardan gelen su sesleri insanın ruhuna işliyor adeta. O an gözlerini kapatıp sadece ve sadece düşünmek istiyor insan... Sanki bu dünyada değil de başka bi dünyada gibi...Bütün sıkıntılarını bir an içinde olsa unutuyor. İŞTE en güzeli de bu diye düşünüyorum... Zaten insanlarında parkları tercih etmelerinin nedeni ise ruhlarını ve beyinlerini dinlendirme düşüncesi... Evet bizde Türkane ile ne zaman birlikte olsak parka gidiyoruz gerçi başka seçeneğimizde yok gibi... Geçenlerde poğaça ve tatlı yaptık öğlen yemeğine Ben, Türkan, Emine ve Vüsale (hepsi çok değer verdiğim dostlarım) meşhur parkımıza gittik. Çok güzel geçti... Diyorum ki keşke HANDAN ABLAM'DA burda olsaydı. Canım ablam seni o kadar özledimki... Sen her ne kadar buna çok inanmasanda ben seni çokkkk özledim. Sulecim canım büdüm seni unuttuğumu sanma inan hep aklımdasınız. Bitanem Hafizem sende öyle... Sen bana Şule ve Handan ablamın yokluğunu bir nebzede olsa dindirdin. Şimdi Allah'tan yanımda beni sevdiğine inandığım ve herşeyimi paylaşabileceğim dostum var o da TÜRKANE.... Burdan kendisinede seslenmek istiyorum İYİ Kİ VARSIN CANIM... Bakü'de unutamayacağım çok güzel günlerim geçti! Ama en kötüsüde sevdiğin insanların bir bir gitmesi ve senin hatıralarla birlikte yaşamak zorunda olman. Gittiğin her yerde onlarla anılarının canlanması... Mesela Bakü Sovyetteki GÜLLÜOĞLU'NA gitmeyi hiç istemiyorum... Bir ikindi vakti Ben, Şule, Hafize ve Handan Ablamla birlikte dondurma yemeğe gitmiştik ayrılmamıza yakın zamanlardan birinde!... Sonra Yasemin Hocamızın:) yurduna gitmiştik onu ziyaret etmek için. Bir günde son kez Padişah'ta yemek yemiştik herkesin suratında düşen bin parça... Herkes gülmek istese de kimse gülemiyor tuhaf bir ruh haleti. Sizleri unutmam mümkün değil... Evlenip tekrar Bakü'ye geldiğimde 1-2 ay boyunca her gece ağladım desem yalan olmaz. Yazık abinizde şaşırıp kalmıştı. Daha sonra anladı ki ben sizleri çok seviyorum!!! Dostluktan öteydi bizim sevgimiz... Kardeşlikti bence bilmem daha ötesi varsa oydu belkide. Genelde hepimiz yaşadığı bir şey anlatmak istiyorum. Handan ablam benim için çok değerli bir insan. Ben ondan sonra hiç kimsede ondaki samimiyeti, içtenliği bulamadım malesef. En sevdiğim özelliği ise karşına oturduğun zaman sana senin bile kendine itiraf edemediğin herşeyi usulünce anlatması. Bazen diyordumki abla nasıl yapıosunuz böyle beni nasıl bu kadar iyi tanıyosunuz? Sonra anladım ki gerçekten SEVMEK başka bişey değil... Canım şulem dostum, büdüm, canım arkadaşım, sırdaşım... Nasıl evlendin de taaaa uzaklara gittin ben bile şaşırdım. Bu kadar dağılabileceğimizi düşünmüyorum. Hiç unutmadığım bir anıyı aktarmak istiyorum. Bir toplantı daha Handan ablayı her zamanki gibi çileden çıkarttık... Handan abla Şule'ye bişey sordu O da yalnış cevap verdi Sonra Canım Büdüm ne diyeceğini şaşırdı ve "ŞAKA ŞAKA" demez mi... Hepimiz Handan abla dahil çokkk gülmüştük. Sende şimdi elin Amerikasında yapayalnızsın. Tamam hepimizin yanında can yoldaşı var belki ama dostun yerini kimse tutamaz... Ah Hafizem Ah... Sen bana geçen sene öyle bi yoldaş oldun ki!!! Senin hakkını ödeyemem ama söz bu sene Manisa'ya gelicem biliyorumki çok sevineceksin... Seni sevindirmek beni de mutlu edecek... Çok istedin gitmeden Teyze olmayı ama kısmet olmadı işte. Canım kardeşim Türkanecim. Toplantıdan sonra tek tesellim! Zaten unutamayacağım anılarımın arasında toplantıdan sonraki kaçışlarımız:) Birbirimize bakıp gülmelerimiz, gözlerimizle anlaşmalarımız... Sensiz ne yapardım ben bu dilsiz şehirde... İnan ki abartmıyorum duramazdım heralde. Senden Allah razı olsun. İyi ki senin gibi bir dostum var!!! Böyle işte hayatımda en güzel yıllarım sizinle geçirdiğim zamanlar. Rabbim sorsa ki hangi yılı yaşamak istersin heralde mezun olacağım seneyi derim. Tabi o zaman diliminde türkanı da görmek isterdim. Malum o zamanlar aramız pek iyi değildi ya... Hepiniz bana çok güzel şeyler yaşattınız SİZLERİ UNUTMAYACAĞIM VE SİZLERİ ÇOK AMA ÇOKKKKK SEVİYORUM!!!!!!!!!!!!

NASIL BİR AİLE?

Yuva, Peygamberimizin beyanlarında cennet köşelerinden bir köşedir. Bu mübarek köşe, erkek ve kadının iyi bir evlilik yapması ve bu güzel evliliği devam ettirmesiyle gerçekleşir. Buradaki iyilik ve güzellikten kastımız, evliliğin ebediyet eksenli olmasıdır. Evet, ahirete göre kurulan bir ailede, yani Allah rızası için ve dinî ölçülere göre ebedi beraberliğe atılan imzayla oluşturulan bir cennet köşesinde, erkek ve kadın birer huri-gılman gibidirler. Çocuklar da o cennetin çocukları..
Ailenin her bir ferdi, yuvada huzura erer. Kendini orada güvende hisseder. Yuva, sükûnet yeridir. Çocukların şuuraltı, orada şekillendirilir. Kalp ve kafa bütünlüğündeki nesiller orada yetişir. Hayat boyu tesiri hissedilecek bir hayat orada aşılanır.
Yuvanın sağlamlığı milletin ve devletin sağlamlığı adına çekirdeklik teşkil eder. Zira, iyi bir anne babanın elinde yetişmiş güzel nesiller, milletleri oluşturan biricik unsurlardır. Huzursuz, geçimsiz, idealsiz, ibadetsiz bir ailede yetişen çocuklar, aile için olduğu gibi millet için de birer yaradır ve potansiyel tehlikedir. Tehlike saçan bir insan olmasa bile, bir Müslüman’dan beklenen ideal insan portresini ortaya koymaktan çok çok uzaktır. Bunun aksi bir ortamda yetişecek pırlanta nesiller ise, millete ve insanlığa sunulan en güzel armağanlardır. Öyleyse, ailece, milletçe ve devletçe huzur isteyenler, aileye büyük ehemmiyet vermelidirler.

Aile Kuruluşunda Çok Hassas Olunmalı
İyi bir yuvanın temeli, evlilik kararı verilirken atılır. Bu temelde, din ve iman en önemli unsurdur. Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyururlar: Kadınlarla dört haslet için evlenilir: Malı için, asaleti için, güzelli­ği ve dinî için. Sen dindar olanını tercih et ki, mesûd olasın. (Buharî, Nikâh 15; Müslim, Rada 4)
Peygamberimiz bu hadisinde, insan fıtratının durumunu rapor ediyor ve insanların bu dört şeyden dolayı eşini tercih ettiğini söylüyor. Ancak bizim tercihimizin hangi istikamette olması gerektiğini de vurgulayarak, siz dinî ölçüleri esas alın diyor. Burada kadının için zikredilen vasıflar erkekler için de geçerlidir. Yani, kadın da, evleneceği zaman kocası olacak erkeğin dinî yönünü nazara alarak evlenmesi gerekir.
Evlilik, bir akıl, mantık ve kalp işidir. Hisle, hevesle, ihtirasla, kıskançlıkla ve geçici keyiflerle kurulan bir aile devamlı olamaz, olsa da o beraberlikte kavga gürültü eksik olmaz. Tabi ona da beraberlik denirse..
Evlilik, ebediyete beraberliğe imza atmaksa, bu beraberliğin temeli de ebediyet edalı olmalıdır. İyi düşünmeli, sağlam karar vermeli, fantezilere, boş kuruntulara girmemeli, sağlam vasıfta insan bulunamamışsa acele edilmemeli, sıfatları uygun birisi bulunduğunda da aheste revlik etmemeli ufak tefek kusurlarına bakmadan hemen yuvayı kurmalıdır.

Ailede Esas Olan
Ailenin temelini oluşturan bazı vasıflar vardır. Kur’an-ı Kerim, şu ayet-i kerimeyle, bir toplumu oluşturan erkek ve kadınları anlatırken, aynı zamanda toplumun temeli olan ailenin de vasıflarını ortaya koymaktadır:
“Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; taate devam eden erkekler, taate devam eden kadınlar; doğru (sözlü) erkekler, doğru (sözlü) kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; mütevazı erkekler, mütevazı kadınlar; sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; ırzlarını koruyan erkekler, (ırzlarını) koruyan kadınlar; Allah’ı çok zikreden erkekler, zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için hem bir mağfiret hem de büyük bir mükâfât hazırlamıştır.” (Ahzab Suresi, 33/35)
Şimdi bu ayet çerçevesinde, bir ailede olması gereken vasıfları kısaca ele alalım:


Allah’a iman ve itaat: Bu erkek ve kadınlar, milletin en küçük hücresi olan ailede mümin ve müslim olarak bir araya gelmiş, Allah’a güvenmiş, gönülden O’na yönelmiş ve Allah maiyetine ermiş, ibadet ü taat içinde hayatlarını geçirmektedirler.

Sadâkat: Evet sözlerinde, davranışlarında sadık olan erkekler, sadık olan kadınların ne ağızlarından çıkan sözler davranışlarını yalanlamakta, ne de davranışları ağızlarından çıkan sözlerine ters düşmektedir. Öyle ki onların teşkil ettiği yuvanın içinde hilâf-ı vâki hiçbir şeye rastlanmaz. O evde her şey doğru, olduğu gibi görünmektedir. Dolayısıyla da bir insan, endam aynasının karşısında kendisine çeki düzen verdiği gibi, çocuk da bu evdeki sıdk (doğruluk) tabloları karşısında hep kendisine çeki düzen verecek, hilâf-ı vâki herhangi bir beyana ve ters sayılabilecek herhangi bir davranışa şahit olmayacaktır. O evde meydana gelen her şey doğrudur. Çünkü o evde sâdık ve sâdıkalar vardır.

Sabır: Sabreden kadınlar, sabreden erkekler, ibadet ü taatin ağırlığına, başlarına gelen musibetlerin amansızlığına karşı dişlerini sıkıp dayananlar, günahlar karşısında kararlı davranıp iffetlerini koruyanlar, masiyete girmeyi cehenneme girmeye eş kabul edenler kullandıkları hâl diliyle, bütün çevrelerinin yanında, çocuklar üzerinde dahi öyle müessir olacaklardır ki, zannediyoruz dilleriyle anlatacakları her şey böyle bir beyanın yanında sönük kalacaktır.

Allah korkusu ve tevazu: İçleri Allah’a karşı saygıyla dolup taşan, her zaman haşyetle tir tir titreyen, ciddî bir hayatın ve müthiş bir âkıbetin kendilerini beklediği düşüncesiyle mükellefiyetlerini en iyi şekilde yaşamaya çalışan, hayatlarının her lâhzasında yolun sonuna erip de, “ahirete gel” davetini bekleyen haşyet ve saygının tüllendiği böyle bir evde çocuğun göreceği şey de hep ciddiyet, vakâr, hassasiyet ve titizlik olacaktır. Böyle bir ailede çocuklar, yüzlerde yumuşak bir endişe ve onu takip eden bir tatlılık, Allah ululuğunun mehâbeti ve cennet ümidinin yüzlerde hâsıl ettiği neşeyi iç içe görecek; rahat fakat temkinli; mutlu ama ufuklu; zevk u sefa içinde fakat istikbalin insanları olarak neş’et edeceklerdir.

Cömertlik: Bir evde iyiliğe açık, sadaka veren erkek ve sadaka veren kadın bulunmalıdır; bulunmalıdır ki, çocuklarında cömertlik ruhu gelişebilsin. Evet, önce biz cömert olmalıyız ki onlar da olsunlar. Bazı aileler vardır ki, sürekli kadın, efendisinden, efendi de hanımından gizli sadaka verir. Evet, bunlar Kur’an’ın ifadesiyle birer mütesaddık (sadaka veren erkek) ve mütesaddıka (sadaka veren kadın) insandır. Bu ailede neş’et edecek çocuklar da mütesaddık ve mütesaddıka olmaya namzettirler.

İffet: Bütün bu sıfatlarının yanında bu insanlar, ırz ve namuslarını koruma, iffetlerine toz kondurmama konusunda da fevkalâde hassastırlar. Yaşarlarsa dinleri, namusları için yaşarlar. İşte dünya ve ahirette mesut olanlar da bunlardır.

Zikir: Kadın ve kocası her türlüsüyle Allah’ı zikrederler. Dillerinden ve hallerinden zikir eksik olmaz. Yerken içerken, yatarken kalkarken, sıkıntılı anlarında da bolluk zamanlarında da Allah’a yönelir ve hep O’na müteveccih yaşarlar. Namaz Allah’ın zikretmenin en büyüğü ve en kapsamlısıdır. Dolayısıyla, karı koca namazlarına çok dikkat ederler. Her halleriyle zikir olan bu insanlar, bir de namazda ve namaz sonrasında dilleriyle zikre dalarlar. Ayrıca Kur’an okuyarak, salavat getirerek evde nağme nağme zikir seslerinin dalgalanmasını sağlarlar. İşte böyle bir ortamda yetişecek nesillerin ne kadar sağlam, Allah’la ne denli sağlam irtibatlı olacaklarını düşünmek gerekir.

Kur’ân-ı Kerim’in kadın ve erkeği müşterek ele alarak, bu iki varlıkla örgülediği yapı, kanaviçesini bulmuşsa yapıların en mukaddesidir. Bu iki rükünden meydana gelen ailede, millî ruh meltemleri esiyorsa, onların evlâtlarında, torunlarında da aynı esintiler hissedilecektir. Bu havanın bütün aile fertlerinde, yani toplumun hücrelerinde devamı nispetinde içtimaî salâh söz konusudur. Aksine bütün beklentiler bir kuruntu olur.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

ÇOK GÜZEL BİR SÜPRİZ!!!

Sabah çok güzel bir süprizle gözlerimi açtım yepyeni bir haftaya... İşlerimin bitmesinden dolayı evde bir hayli sıkılıyordum. Ve zor günler geçiriyorum. Tabi vardır bununda bir hikmeti diyerek sabretmeye çalışıyorum. Sabretmek kolay değil elbette. Ama şunuda unutmamak gerekir ki Rabbim kimseye kaldıramayacağı yük vermez. Buna gönülden inandığımız takdirde sabretmek dayanılabilir hale gelecek... Allah korusun sabretmeyi bilemezsek isyana gireriz ve imanımızı zedeler. İnş. Rabbim bütün sıkıntısı olan insanların sıkıntılarını gidersin(aminnn)....

Şuan da sadece bir an önce ailemin yanına gitmek istiyorum. İzin alabilirsem Haziranın 15inde gitmeyi düşünüyorum. Tabi Allah naship ederse.... Bu arada tatil yerlerine de bakıyoruz. İnş. çoluk çocuk olmadan güzel bir tatil yapıp dinlenmek istiyorum. Gerçi bu yaz o kadar düğün o kadar sünnet var ki nasıl gideriz bilemiyorum.
Bu arada unuttum ya ne için yazdım nerelere geldimmm.. Bu sabah kalktığımda aynaya yapıştırılmış bir not buldum. Canım eşim yazmış... İşte yazdığı not... A4 kağıda yazdığı not zaten okunuyor. Ben yinede yazayım BEBEĞİM SENİ ÇOK SEVİYORUM yazıyor. Bu yazının altında da ufak bir not vardı onun altında ise gül yaprağı vardı. Eşim kırmızı gülleri çok seviyor...Küçük
kağıtta işte bunlar yazıyordu:
Sevgi, kutsal bir duygu.
Sabır isteyen, emek isteyen,
güven isteyen bir duygu.
Sevgi, Yaradan için yaratılanı
sevmek.
Sevgi, Allah'a, peygambere
giden bir yoldur.
Sevgi GERÇEKTEN sevmektir...

Evet ben süprizin sadece bundan ibaret olduğunu düşündüm ve elimi yüzümü yıkamak için odamızdan çıktığımda bir de ne göreyim!!! Ütü masasının üstünde kırmızı bir kutu... Üstünde BİRİCİK BEBEĞİME yazıyor. İçinde yine küçük bir not ve gül yaprakları...

Bu cici kutumuzun içinde; SEVGİ PERİSİ! SENİ ÇOK SEVİYORUM... yazıyordu. Ben hala heralde bukadardır diye düşünürken salona girdiğimde bir süpriz daha!!! Eflatun kutuda küçük bir not daha...

SEVGİLERİN EN GÜZELİ SENİ SEVMEK.
ÖZLEMLERİN EN GÜZELİ SENİ ÖZLEMEK
VE HAYATIN TADI SABAH KALKTIĞIMDA SENİN VAROLDUĞUNU BİLMEK....

Bu kutucuğumuda mutfakta buldum... İçinde yine not ve gül yaprakları vardı.... En çok beğendiğim notta buydu zaten...
SEVGİ, HÜKMETMEK DEĞİL
SEVGİ, PAYLAŞMAK HERŞEYİ
SEVGİ, SAYGI DUYMAK
SEVGİ, ÖZGÜR OLMAK
SEVGİ, ASLA KIRMAMAK, ÜZMEMEK
SEVGİ, GÜVENMEK
SEVGİ, OLANI TÜKETMEK DEĞİL
SEVGİ, BİRLİKTE OLMAK
SEVGİ, YIPRATMAK DEĞİL ÖLDÜRESİYE
SEVGİ, SADECE VE SADECE SEVMEK....

Bu not gerçekten çok hoşuma gitti. Burdan eşime onu çok sevdiğimi belirtmek istiyorum. Sen benim hayatımdaki en anlamlı en güzel şeysin!!! Rabbim bizi ayırmasın...

VEEEEEE MUTLU SONNNNN!!!!!!!!!!!!!